Daha önceki bir yazıda önemli olan Allah’ın razı olması demiştim ve o yazıyı ‘her ne kadar yalnız kalsanız da, hiç kimseden takdir görmeseniz de projelerinizi bitirin’ diyerek bitirmiştim. Evet, elinizden gelenin en iyisini yapmak, başladığınız işleri bitirmek çok önemli. Bir sonraki nesli düşünmek ve onlara bilgi kırıntıları bırakmak da öyle ama kültürel/bilimsel eserlerimizi çok da abartmayalım.
Önemli olan Allah’ın takdirini kazanmak. İnsanların takdiri olabilir de olmayabilir de. Bu bağlamda üstüne basa basa şunu söylemek gerekir: hiç bir meslek diğerinden üstün değildir. Bir bilim insanı ya da bir doktor kendini diğer insanlardan üstün göremez. Bir ilahiyatçı profesör hiç göremez çünkü ilahi düzende mesleklerin bir önemi olduğunu sanmıyorum. Önemli olan Allah’a yöneliş. Ne demek istediğimi aşağıda açıklayacağım.
Şimdiye kadar önce batı bilimiyle sonra doğu felsefesi ve meditasyonuyla ilgilendim. Doğup büyüdüğüm toprakların (Anadolu) özgün felsefelerini, dinlerini derinlemesine çalışamadım, yönelişim daha çok batıya doğruydu. Şimdi 60’ıma yaklaşırken dikkatim Anadolu’ya dönüyor, daha doğrusu Türkiye’deki ilahiyatçıların tartışmaları, kavgaları dikkatimi çekmeye başladı. Onlar üzerinden İslam tarihindeki tartışmaları da okuyorum, gözden geçiriyorum. Derin bir konu. Çok derin! İyi ki bu konulara dalmamışım diyorum. İçinden çıkamazdım.
İlahiyatçı hocalarımızın çoğunun tefsir çalışmaları var. Çok değerli bu çalışmalar tabii. Hocalarımızdan biri günde 14 saat çalıştığını söylüyor. İmrendim, keşke ben de kitabım üstünde günde 14 saat çalışabilsem. Onun ve benzerlerinin bu meşakkatli çalışmaları sonunda ciltlerce kitaplar basılacak. Benim çalışmalarım (Fizik/Metafizik) da belki birgün tek bir cilt olur. Günde 14-16 saat çalışan bilim insanları tanıyorum. Fermilab günlerimde ben de onlardan biriydim. Eve sadece uyumaya gidiyordum.
Benim Fermilab’de yaptığım çalışmalar, yazdığım Fizik makaleleri şimdi unutulup gitti, eskide kaldı. Üzerinde yıllarca çalıştığım Tevatron artık yok. Çalışmalarım buharlaştı mı? Hem evet hem hayır. O makalelere ulaşılabiliyor ama sadece bilim tarihi açısından az biraz kırıntı değerleri olabilir. Başka değerleri yok. Benzetme yapmak yanlış olur ama çoğu tefsir çalışmaları da zaman içinde az sayıda insana ulaşacak ve ulaştığı her insanda aynı faydayı yaratmıyacak. Ne demeye çalışıyorum? O hocamız tüm hayatını tefsir eserine vermesin mi? Tam tersine, hocamız inşallah eserini bitirme mutluluğunu tadar. Ben de inşallah kendi kitabımı bitirme mutluluğuna ererim. Benim kitabı okuyacak insan sayısı 100’ü geçmez. Okuyanlardan biri belki Allah razı olsun der belki demez. Önemli olan Allah’ın razı olması.
Biraz uzattım, asıl söylemek istediğime geleyim. Üzerinde yıllarca çalıştığımız projelerin — okul, köprü, hastane, buluş, bilimsel fikir, şiir, müzik, kitap, blog — tek başlarına anlamları yok. Zaman içinde kaybolup gidebilirler. Eğer bu projeleri Allah’a yönelişimizin bir ifadesi olarak yapıyorsak o zaman bu projelerin bir anlamı olur. O hocamızın tefsiri ya da benim kitabım unutulup gidebilir ama bu projeler bizim Allah’a yönelişimize vesile oldukları için amaçlarını yerine getirmiş olurlar.
Hem dünyevi hem de ilahi açıdan iş çıkarmak önemli ama iş yaparken ilahi yöneliş daha önemli.